Ahi Birliklerinde Eğitim

Ahi Birliklerinde Eğitim

Ahi Birliklerinde Eğitim



Bilim ve uygarlık tarihleri incelendiğinde görülmektedir ki, insanlığa en çok hizmet etmiş toplumlar bilimde ileri gitmiş olanlardır. Eğitimde ileri olan toplumlar güçlü, geri olan toplumlar da zayıf olmaya mahkumdurlar. Osmanlı Devleti tarihin en uzun ömürlü devletlerinden biridir. Bunda şüphesiz ki, eğitim politikasının önemli bir rolü vardır.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve gelişmesinde önemli rol oynayan Ahiler, imalat ve ticarete verdikleri önemle ekonominin büyümesine, eğitime verdikleri önemle de bilimin gelişmesine büyük katkı sağladılar.

Ahilik sisteminde eğitim, Farâbî, Kutadgu Bilig, İbnî Sina, Fahrettin Râzî ve Ahi Evran çizgisinde gelişmiştir. Ahilik tespit ettiği hedefe, sağlam bir teşkilatlanma modeli yanında, köklü bir eğitim sistemi ile ulaşmaya çalışmıştır. Esnaf ve sanatkarlara iş yerlerinde yamak, çırak, kalfa ve usta hiyerarşisine göre mesleğin incelikleri öğretilmiş, kabiliyetli çırak, kalfa ve ustaların elinden tutularak medreselerde eğitim görmeleri sağlanmış ve gerektiğinde kendilerine orta sandığından maddi destekte bulunulmuştur.

Bir taraftan esnaf ve sanatkarlara işyerlerinde mesleklerinin incelikleri öğretilirken, diğer taraftan akşamları Ahi zaviyelerinde ise toplum içindeki tutum ve davranışları hakkında bilgi verilirdi.

Ahiler, eğitimi kişinin doğumuyla başlayan ve hayat boyunca devam eden bir süreç olarak görmüşlerdir. Ahi zaviyelerinde kırk yaşın üstündeki insanlara da okuma – yazma öğretilmiştir. Hatta, bunlar arasında Divan yazacak kadar olgunluğa erişenler dahi vardı. Böylece günümüzde“hayat boyu eğitim” şeklinde tanımlanan eğitim anlayışı yüzyıllar önce Ahi birlikleri tarafından uygulanmıştır.

İş Dışında Eğitim

İş dışındaki eğitim, genel eğitim özelliğinde olup ferdi gelişmeye yöneliktir. Ahi zaviyelerinde öğretmen tarafından teşkilata yeni giren gençlere okuma yazma öğretilirdi. Gençlere ilk terbiye ve bilgiyi veren kişilere muallim denilirdi. İlmi sahada söz sahibi müderris ve kadılara da ders verdirilirdi. Dini ve ilmi bilgiler yanında Türkçe konuşma, edebiyat dersleri okutulurdu. Örneğin Divan Edebiyatımızın büyük şairlerinden Bâki de bir saraç çırağı iken bu tür bir eğitimden geçmiştir. Ahi zaviyelerindeki çırakların zaten mensup oldukları sanat dalı içerisinde tatbiki bilgileri edinmiş olduklarından, zaviyelerde fen ve sanat yerine cemiyet içerisinde yaşama kuralları, sosyal kaideleri öğrenirlerdi.

Gençlerin yeteneklerini geliştirmek için eğitim programlarına, güzel yazma, musiki dersleri, davranış kaideleri, askeri bilgi ve spor eğitimi dersleri de konulmuştu. Zaviyelerde eski Türk destanları, Kutadgu Bilig ve Ahi Evran’ın kitapları yanında Fütüvvetname denilen, Ahiliğin Ahlak Nizamnamesi olarak bilinen kitaplar okutulurdu. Fütüvvet kitapları bir bakıma İslam tasavvufunun geliştirdiği Kur’an ve Hadislere dayanan güzel ahlak ve ideal insan modelini belirleyen kitaplardı. Bu eserler yalnız gençlerin değil toplumun tamamının uyması istenilen ahlaki kuralları içerirdi.

İş Başında Eğitim

İş yeri sahibi, aynı zamanda usta (öğretmen) olduğu için daha önce çalıştığı iş kolundan mesleğini öğrendiğine dair icazet (diploma) ve iş yeri açma izni almış kimsedir. Bir gencin usta olabilmesi ve kendi iş yerini açabilmesi için değişik öğrenim kademelerinden geçmesi gerekirdi. Her şeyden önce bir gencin Ahi birliğine üye olabilmesi için mutlaka geçimini temin edebilecek bir iş veya sanatının olması aranırdı. Boş gezen, bir işi olmayanlar, Ahiliğe kabul edilmedikleri gibi toplumda da itibar görmezlerdi. Mesleği olmayanlara kız bile verilmezdi . Bu sebepten gençlerin belirli bir eğitim almış olmaları gerekiyordu.

Çırak olmak isteyen aday öncelikle, elinde ustalık belgesi sahibi bir ustaya yardımcı olarak verilir ve kendisine iki tane “yol kardeş” (yiğit başı) seçilirdi. “Yol kardeşlik” gençlerin ömürleri boyunca sürerdi. Eğitim süresi içerisinde, gençlerin ahilik kaidelerine bağlılıkları kontrol altına alınırdı. Gençler arasında Ahilik prensiplerini ihmal edenler veya hatalı davranışlarda bulunanlar birbirlerinden sorumlu tutulurdu.

Çırak adayının iş yerindeki tutum ve davranışı, becerisini göz önüne alınarak, ya da aynı işyerinde çıraklığa devam etmesine veya başka bir sanat dalında çıraklığa başlamasına karar verilirdi. Her halükarda bir iş yerine çırak olarak girebilmek için o iş kolunun Ahi birliğinden izin alınması gerekmekteydi. Bir çırak veya kalfa ustanın izni olmadan dükkânı terk edip başka bir ustanın yanına gidemez, çünkü başka usta bunu kabul etmezdi. Ustalar, sanatın özelliğine göre sınırlı sayıda çırak çalıştırmaya mecburdular. Daha fazla çırak kabulü ve çalıştırılması birlikçe yasaklanmıştı. Aynı iş kolunda ihtiyaçtan fazla eleman yetiştirmenin doğuracağı problemlerin bilincindeydiler. Meslek çeşitleriyle, her meslekte çalışacak olanların sayısı, o bölgenin ihtiyaçları göz önüne alınarak tespit edilirdi.

Bu da gösteriyor ki esnaf-sanatkarların bir taraftan işsiz kalmaması, diğer yandan da aşırı üretimin önlenmesi sağlanmıştır. Zaten usta ve kalfa için önemli olan çıraklarını çok iyi yetiştirmekti. Çıraklara çıraklık süresince herhangi bir ücret ödenmezdi.

Gerek iş başındaki eğitimde ve gerekse zaviyedeki eğitimde aynı eğitim metodu uygulanırdı. Özellikle mesleki eğitimde çıraklığa alınan gence, bilgiler, maharetler, hünerler, en basitten zora doğru uzanan bir süreçte kazandırılmaya çalışılırdı.

Sanat Eğitimi

Ahilik sisteminde gençlere ahlâk ve sanat eğitimi birlikte veriliyordu. Ahlâka ait usul ve erkan kuralları eğitim müfredatına göre düzenlenirdi. Gençlere yaşlarına ve öğrenim sürelerine göre verilecek bilgiler de programlanmıştı. Zaman gelmedikçe ne sanata ne de ahlâki kurallara ait bilgiler verilmezdi. Ancak öğrenci olgunlaştıkça ve sanattaki yetenekleri arttıkça, bilgiler belirlenen ölçülerde arttırılırdı.

Örneğin, Osmanlı döneminde, çırakların okuma yazmayı öğrenmeleri için, “saraçhane” denilen yerde, ayrıca sabahları “Fatih Medresesi”nde okutulan derslerin saraçhanede de okutulmasına önem verilirdi. Ahiliğin, uygulandığı bir sanat dalı da Nakışçılıktı. Anadolu Selçuklu devleti zamanından beri görülen nakışhaneler, Osmanlı Devleti zamanında da gelişerek devam etmiştir. Bu atölyelerde hattatlar, nakkaşlar, kitap süsü, ülkede yapılan binaların tezyini (süsleme) gibi işlerin esaslarını hazırlardı.

Bu nakışhanelerde yalnız kitap yazma, süsleme işleri ile uğraşılmazdı. Sarayların, silahların ve diğer eşyaların resimleri hazırlanırdı. Bu atölyeler, adeta tatbiki güzel sanatlar akademisinin motif ve süsleme sanatını öğreten bir bölümü gibiydi.

Fatih devrinden kalma sanat eserlerinin bir çoğunda yazı, tezhip, cilt, kısmen resim, çini, oyma kapı, fresk, taşa oyulmuş süsler, kılıç ve miğfer gibi zamanın harp silahlarının üzerine yapılmış, süs, resim ve nakış sanatının bir çok özelliklerine rastlanılmaktadır.

Bu nakışhaneler sanat öğreten bir okul gibiydi. Burada baş usta (okulun müdürü), kalfalar ve çıraklar vardı. Çırak ustasının tarifleriyle değil, onun nasıl çalıştığını görmekle ve ona dikkat etmekle sanatı öğrenebilirdi. Öğrenciler hep birlikte bir atölyede çalışırlar, her kes birbirine bakarak, görerek bir şeyler öğrenirdi. İyi bilenler, yeni gelenlere bu hususta yardımcı olurdu.

Ahlâk Eğitimi

Ahi kardeş, yaren, dost, yiğit anlamında kullanılır. Ahilik, birbirine saygı duyan, yardım eden, fakiri gözeten, yoksulu barındıran, ilmi ve çalışmayı ibadet sayan, din ve ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlı esnaf-sanatkarların teşkilatı anlamını ifade eder.

Ahilik çalışmayı, ibadet ve dürüstlüğü bir bütün olarak ele almış, ahlâka büyük önem vermiştir. Ahiliğe göre güzel ahlâkın olduğu yerde kardeşlik, eşitlik, özgürlük, sevgi, hak ve adalet vardır.

Ahi teşkilatlarında ahlâki eğitim zaviyelerde verilirdi. Ahi zaviyelerinde verilen eğitim sadece gençlere yönelik olmayıp, her yaştan insanların istifade edebileceği özellikteydi. Bu nezih mekanlarda öğretilen ahlâk kuralları daha sonra da tüm toplumun ortak değerleri olarak hayata geçiriliyordu.

İlk Türk fütüvvetnamesi, alplık kavramıyla birleşerek yiğit-ahi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu fütüvvetnamelerden, yazarı belli olmayan yüzlerce Türkçe fütüvvet kitabı yazılmıştır. Ahilerin el kitabı olan ilk Türk fütüvvetnamesinde, Burgazi, gençlere, terbiye kurallarından bazılarını şöyle anlatmaktadır:

“… Taam (yemek) yimekte yirmi erkan vardır.” Yani yemek yemeye ait yirmi kaide olduğunu söyleyip, bu kurallardan bazıları da şöyle sıralanabilir:

-Sofraya oturmadan önce ve yemekten kalktıktan sonra elleri yıkamak
-Yemek yenilen yere ayakkabı ile girmemek,
-Yemeğin dürüstlük ile kazanıldığından emin olmak,
-Yemeğe büyüklerden önce başlamamak ve yemeğe tabağın kenarından başlamak,
-Yemek yerken konuşmamak, ağzından tükürük saçmamak, kaşınmamak,
-Yemek yerken öksürük tutması halinde ağzı elle değil, mendille kapatmak,
-Yemekte küçük lokma almak, başkasının yediği lokmaları gözetmemek,
-Yemekte ağzını şapırdatmamak,
-Yemekte etin kemiklerini sofradakilere göstermeden tabağın arkasına saklamak vb.

Söz söylemekteki edepler dört tanedir:
-Sert konuşmamak,
-Konuşurken sağa-sola bakmamak,
-Sen-ben değil de siz-biz olarak hitap etmek,
-El kol hareketleri ile bir şey ifade etmemek.

Evden çıkmaktaki edepler:
-Çıkarken sağ ayakla çıkmak,
-Endişeli çıkmamak,
-Çıkarken yukarı bakmamak.

Yürümekteki edepler:
-Sert yürümemek,
-Çukurlara basmamak,
-Yanlara bakarak yürümek,(dikkatli olmak)
-Taştan taşa sıçramamak,
-Kimsenin ardınca bakmamak,
-Büyüğünün önünde yürümemek.

Bu kuralların dışında elbise giyerken beş, pazarda, çarşıda yürürken, alış veriş yaparken dört, misafirlikte üç, hasta ziyaretinde beş, tuvalete ve hamama girerken sekiz, yatarken dört olmak üzere bir çok kural tespit edilmiştir.

Burgazi fütüvvetnamesi’nde Ahi ahlâkını meydana getiren kurallar şöyle sıralanmaktadır.

1-Ahiler birkaç iş veya sanatla değil, yeteneklerine en uygun olan tek bir iş veya sanatla uğraşmalıdır.

2-Ahinin emeğini değerlendirecek ve onurunu koruyacak bir işi, özellikle bir sanatı olmalıdır.

3-Ahi doğru olmalı, emeğiyle hak ettiğinden fazlasını kazanma yoluna sapmamalıdır.

4-Ahinin işinin ve sanatının geleneksel pîrlerinden kendi ustasına kadar bütün büyüklere içten bağlanmalı, sanatında, davranışlarında onları örnek almalıdır.

5- Ahi bilgi sahibi olmalı, bilginleri sevmeli, onlara karşı küçük düşmemeli, aldığı bilgileri yerinde ve zamanında kullanmalıdır. 13. yüzyılda Burgazi tarafından kaleme alınan Burgazi’nin Fütüvvetnamesi’ni, daha sonra diğerleri takip etmiştir. Ahi ahlâkını meydana getiren fütüvvet kuralları, öğrencilere anlayacakları tarzda öğretilirdi.

Bu kurallar;
1-İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
2-İşinde ve hayatında doğru, güvenilir olmak,
3-Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
4-Sözünü bilmek, sözünde durmak,
5-Hizmette ayrım yapmamak,
6-Yaptığı iyilikten karşılık beklememek,
7-Güler yüzlü olmak,
8-Tatlı dilli olmak,
9-Hataları yüze vurmamak,
10-Dostluğa önem vermek,
11-Kötülük edenlere iyilikte bulunmak,
12-Tevazu sahibi olmak,
13-Hiç kimseyi azarlamamak,
14-Anaya ve ataya hürmet etmek,
15-Dedikoduyu terk etmek,
16-Komşularına iyilik etmek,
17-İnsanların işlerini içten, gönülden ve güler yüzlü yapmak,
18-Başkasının malına hıyanet etmek,
19-Sabır ehli olmak,
20-Cömert, ikram ve kerem sahibi olmak,
21-Daima hakkı kullanmak,
22-Öfkesine hakim olmak,
23-Suçluya yumuşak davranmak,
24-Sır saklamak,
25-Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,
26-İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
27-Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,
28-Mahiyetinde ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek.
(…)

Yukarıda sadece bir kısmına yer verdiğimiz Ahiliğin 124 altın kuralı vardır.

Ticaret Ahlâkında Yasaklanan Hususlar

Ticaret ahlâkında yapılması istenmeyen şeyler ise şunlardır:

1.Hileli ve çürük mal satmayacaksın,
2.Müşteriden fazla para almayacaksın,
3.Bir başkasının malını taklit etmeyeceksin,
4.Noksan tartmayacaksın ve bozuk terazi kullanmayacaksın,
5.Sahte ve kalitesiz mal üretmeyeceksin

Ahiliğin açık ve kapalı olmak üzere 6 şartı vardır.

Açık olanlar:

1-Elini açık tut : Cömert olmak, düşkünlere yardım etmek için,
2-Kapını açık tut : Konuksever ve misafirperver olmak için,
3-Sofranı açık tut : Yoksullara, yemek yedirmek, misafire ikramda bulunmak için.

Kapalı olanlar:

1-Elini bağlı tut : Hırsızlık, zorbalık ve kötülük etmemek için,
2-Dilini bağlı tut : Dedikodu, yalan, iftira ve gıybetten uzak durmak,
3-Belini bağlı tut : Kimsenin namusuna, haysiyet ve şerefine göz dikmemek için.

Ahiler kız çocuklarına da şu öğütleri verirlerdi:

1-İşine dikkatli ol : Ailenin ve evinin işini ihmal etme,
2-Aşına dikkatli ol : İyi yemek pişir, iktisatlı ol,
3-Eşine dikkatli ol : Her türlü şartlar altında eşine sahip ol,

Örnek Olay
Ahilik teşkilatının yüksek ahlâki değerleriyle yetişen Osmanlı esnaf, sanatkar ve tüccarı Batılı devletler nazarında çok önemli bir yer edinmiştir.

Alman Başbakanı Bismark “Türkler, Asya’nın centilmenleridir” sözüyle Ahilik kültüründe yetişen Türk insanını tanımlıyordu…